21 Ocak 2010 Perşembe

Aerofonlar (Havalı / Üflemeli Çalgılar)

İçindeki havanın titreşimiyle ses çıkartan çalgılara verilen ortak ad. Nefesli çalgılar da denir. Batı müziğinde orkestranın ikinci çalgılar bölümünde yer alır ve genelde tahta ve bakır üflemeliler olarak ikiye ayrılır. Ancak prinçten, altından, gümüşten ve değişik alaşımlardan yapılmış üflemeli çalgılar da vardır. Bu nedenle bu sınıflandırma tutarlı değildir. Genelde kabul gören Hornbostel ve Sachs sınıflandırmasına göre üflemeli çalgılar (aerofonlar) titreşen havayı içinde taşımayan serbest aerofonlar (böğürteç, akordeon ve orgun kamışlı borusu) ve havayı içinde taşıyan gerçek üflemeli çalgılar biçiminde ikiye ayrılır. Gerçek üflemeli çalgılar da kenar üfürümlü (flüt, açık org borusu vb.), ağızlıklı çalgılar (trompet, trombon vb.) ve tek ya da çift kamışlı çalgılar (klârnet, obua, fogot vb.) biçiminde ayrılır.

Tahta nefesli çalgılar 4 ana gruba ayrılır ve kendi içlerinde de gruplandırılırlar :
Flüt / Pikolo flüt / Alto flüt
Obua / İngiliz kornosu
Klarinet / Bas klarinet / Pikolo klarinet
Fagot / Kontrfagot

Tahta Nefesli Çalgılarda Sesin Elde Edilişi
Tahta nefesli çalgılarda da ses, bakır nefesli çalgılar'da olduğu gibi boru içindeki havanın titreşimi sonucunda meydana gelir. Boru içindeki havanın titreşmesi tahta üflemeli çalgılarda 3 ayrı yolla olur:
Doğrudan doğruya bir delikten üfleyerek (Örn. Flüt)
Tek kamışın titreşime geçirilmesi ve bu titreşimlerin boru içerisindeki havayı titreşime geçirmesi ile. (Örn. Klarnet & Saksafon)
Çift kamışın titreşime geçirilmesi ve bu titreşimlerin boru içerisindeki havayı titreşime geçirmesi ile. (Örn. Obua & Fagot)
Çıkan sesin yüksekliği borunun uzunluğuna bağlıdır, boru uzadıkça ses kalınlaşır ve kısaldıkça incelir. Çalgının gövdesindeki delikler hesaplanarak açılmıştır ve üzerindeki bütün deliklerin kapatılıp üflendiği zaman enstrüman en kalın sesi verir çünkü boru içindeki hava kolunun tamamı titreşim halindedir. Bu delikler sırayla açıldıkça titreşim halindeki uzunluk kısalacak ve sesler gittikçe incelecektir.

Bakır nefesli çalgılar grubunda şu çalgılar bulunur:
Korno
Trompet
Trombon
Tuba
Bakır nefeslili çalgılar partisyonda tahta nefesli çalgıların altında yer alır. Tahta nefesli çalgılar üçer adet kullanılmışsa, bakır nefesli çalgıların sayısı genellikle şöyle olur:
4 Korno
3 Trompet
3 Trombon (2 tenor ve 1 bas trombon)
1 Tuba
Bu sayılar genel olarak verilmiştir. Bazen bu kadro ikişerli tahta nefesli çalgıların kullanıldığı partisyonlarda da kullanılabilir. Ancak, bazı eserlerde kornoların ve trompetlerin 2 adet kullanıldığıda görülebilir. Daha başka birleşimler de olabilir. Bu sayılar, eserin karakteri, bestecinin yazım stili ve eserinde kullanmak istediği renk ile ilişkilidir.

Bakır nefesli çalgılarda sesin elde edilişi
Tahta nefeslilerde olduğu gibi, bakır nefesli çalgılarda da sesin elde edilişi, boru içindeki havanın titreşmesi sonucunda olur. Yalnız, tahta nefeslilerdeki kamışın görevini, bakır nefeslilerde çalıcının dudağı yapar. Çalıcı dudaklarını birbirinden ayırmadan, çalgının kupa (trompet, trombon ve tuba) veya huni (korno)biçimindeki metal ağızlığına dayar. Dudaklar arasından dışarıya zorlanan nefes, dudakları titreşime geçirir ve dudaktaki titreşim boru içindeki havayı titreşime geçirerek sesin oluşumunu sağlar.
Ağızlığın biçimi ve büyüklüğü, ses niteliğini büyük ölçüde etkiler. Ayrıca, çalgının ses alanı içinde bulunan ince veya kalın seslerin kolay elde edilmesinde belirleyici olur. Örn. Trompetin ağızlığının iç yapısı kupa biçiminde, küçük ve sığdır. Bu yapı ses niteliğinin parlak olmasını, ince seslerin de kolaylıkla çıkmasını sağlar. Kornonun huni biçiminde yumuşak bir eğimle gittikçe daralan, derin ağızlığı ise yumuşaklık, olgunluk, yuvarlaklık sözcükleriyle anlatılabilen bir ses niteliğine neden olur.

Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Bakır_nefesli_çalgılar

16 Nisan 2009 Perşembe

Safiyyüddin Abdülmümin


http://www.fazliarslan.com/kitaplar.htm

Safiyyüddin Abdülmümin, Kitabü'l-Edvar adlı kitabıyla doğu müzik teorisini sistemleştiren müzik teorisyeni.

Safiyüddin Abdülmümin Urmevî (ö. 1294) Türk Musıkisi nazariyatının inşası ve sistemleştirilmesinde ilmi anlamda ilk çalışmaları yapan ve teorileri asırlar boyunca kaynak teşkil eden bir müzikolog ve bestecidir. Daha sonraki asırlarda sistemini geliştirecek olan Abdülkadir Meragi'nin de bağlı olduğu ekolün kurucusu kabul edilir.

Urmevî’yi Türk musıkisindefarklı kılan özellik, kendisine kadar gelen müzikologlar, sistemlerini Yunanlı müzikçlerin teorileri üzerine kurarken, o bir sekizlide 17 aralık ve 18 ses üzerine inşa ettiği teorisi ile özgün bir sistem geliştirmesidir. Bu da ondan sonraki bütün müzikologlar için vazgeçilmez bir kaynak olur. Öyleki 20. yüzyıla kadar Türk musıkisi ses sistemi üzerinde çalışan bütün müzikçilerin çalışmalarını bu omurga üzerinden yürütmekten başka bir seçenekleri yoktur. Hatta 20. yüzyılda müzikte de batılılaşma hevesine kapılan Türkiye’de, batı notasının adapte edilerek alınırken ister istemez temel sistemiyle de oynanacaktı.

Sistemini Risâletü'ş-Şerefiyye fi'n-Nisabi't-Telifiyye ve Kitab'ül-Edvar isimli kitaplarında anlatmıştır.

Urmevî'nin günümüze ulaşan tek bestesi "Nevruz"un notası, Türk musıkîsinin elimizde bulunan en eski eseri olması özelliğini taşır. Ancak o günkü nota sisteminin kodları çözülemediğinden eser bu güne kadar seslendirilememiştir.

Isfahan'da 'nüzhe' ve 'mugni' ismini verdiği iki çalgı geliştirdiği yazılıysa da bunların örnekleri günümüze gelmez. Müzisyenliğinin dışında hat ve edebiyatla da meşgul olmuştur. Eserlerini Arapça yazsa da Azerbeycanlı bir Türk ailesinin çocuğudur. İlmî kariyeri itibariyle son Abbasi Halifesi Müstasım’ın Bağdat’taki sarayında müzisyen ve kütüphane sorumlusu olarak bulunur.

1258'de Bağdat'a saldıran Moğollar, Halife'yi öldürüp, şehiri harabeye çevirip, Bağdat’ın o muhteşem kütüphanesini yakıp yıktıktan, kitaplarını Dicle’nin sularına döktükten sonra Irak’ta kurdukları hakimiyetile Urmevî bu kere Hülâgu’nun hizmetine benzeri görevlerle alınır.

Kaynak
http://tr.wikipedia.org/wiki/Safiyyüddin_Abdülmümin

Budun Müzik Bilimi


Müziği kültürel bağlamında irdeleyen müzik bilimine denir. İngilizcesi Ethnomusicology'dir. Kültürel müzikoloji dendiği gibi "Sosyolojik yaklaşımla müzik" olarak da tanımlanmaktadır.
Budunmüzik bilimcilere göre Müzikbilimcisi (müzikolog) müziğin kendisi üzerine çalışırken, budun müzik bilimcisi tıpkı kültürel müzikolojide olduğu gibi müziği daha geniş kültürel çerçevesinde inceler görüşü yaygındır. Budunmüzik bilimcilerinin, sadece derlemeci olduğuna dair yaygın ancak "yanlış" söylentiler vardır.
Günümüzde Budunmüzik bilimcileri]] her ne kadar popüler kültür alanındaki ürünlere yönelmiş olsalar da, kimileri yeni notasyon teknikleri ve açıklamalı çaışmalar içerisinde yer almaktadırlar.
Budunmüzik bilimi disiplinler arası önemli bir yerde bulunmakta ve tarihsel, sosyoloji, etimoloji, semiotik, matematik ve akla gelebilecek birçok bilim dalından yararlanmaktadır. Bunun en büyük nedeni ise çalışılmakta olunan alan üzerinde hakimiyetin büyük ölçüde kurulabilinmesini sağlamaktır.
Budunmüzik bilimcileri ilk zamanlarında kayıtlarını işitsel olarak alıyor olsalar da günümüzde teknolojinin de gelişmesiyle görsel ve işitsel kayıtları çok daha çağdaş bir biçimde kendi lehlerine çevirmektedirler.
Budun müzik biliminin tanımına yönelik pek çok tartışma günümüzde de sürmektedir.

Kaynak http://tr.wikipedia.org/wiki/Budun_müzik_bilimi
Ayrıca

1 Nisan 2009 Çarşamba

Kafası dumanlı sesler… Kırıka.


MURAT MERİÇ (Arşivi)
Kırıka, ‘Kaba Saz’ albümüyle bin yıllık zeybeği hayat›m›zın orta yerine oturttu. ‹zmirli elemanlar Salih Nazım Peker ve Hasan Devrim Kınlı’yı ‹stanbul’da yakalayıp sorduk
Zeybek deyip girsek lafa siz nasıl devam edersiniz?
Salih Nazım Peker: Bütün hadise oradan başlıyor aslında... İstanbul Blues Kumpanyası’nın son döneminde Tanburi Cemil Bey’e merak salmıştım. Parçaları alıp götürüyordum, çalıyorduk ama su boşa akıyormuş gibi geliyordu bana. 4/4’lük ya da 6/8’lik blues kalıpları üzerine bizim taksimleri oturtmak bir noktadan sonra anlamsız geliyor. İnsan bir yerden sonra zemine basmayı istiyor. Zeybek hadisesini keşfetmem bu döneme tekabül eder. Sonradan, zeybeğin Yunanistan’da günlük hayatın içinde yaşayan, folklora hapsedilmemiş, bugün dahi aşk şarkılarında kullanılan çok popüler bir form olduğunu gördüm. Oysa bizde milli bayramlarda çalınan, insanların üzerine düşmediği bir şey haline gelmiş. Anadolu kaynaklı ancak modern hayata sirayeti Yunanistan’da olmuş. Biz Yunan kayıtlarına hayran olduk çünkü zorlama değiller. Bunu yapmak için uğraştık ve galiba becerdik.
Yakın zamanda bestelenmiş başka zeybekler var mı?
SNP: MFÖ’nün ‘Ele Güne Karşı’sı ağır dokuz zamanlıdır; Doğan Canku’nun Bülent Ecevit şiirinden bestelediği ‘Takalar’ çok güzel bir zeybektir. Münferit örnekler var ama yeni zeybekler besteleyeceğiz diye ortaya çıkan bir ekip yok. Belki İncesaz’dan söz edilebilir ama onlar da bizim gibi şarkı üzerine gitmiyor.Bu ince saz-kaba saz ayrımı ne? Albümün adında da bu duruma mı bir gönderme var?Hasan Devrim Kınlı: Nazire gibi görünüyor ama tam o değil. Kırsal kesimde bizim çaldığımız müziğe hala mehter denir, bunun adı ‘köye mehter geldi’dir. İnce çalgıyı çalmak ustalık ve bir iddia gerektiriyor. Ancak insanlar bu ara gelenekten gelmeye, bir şeye eklemlenmeye sıcak bakmıyor. Türkiye geleneğe en çok referans yapılan ülke ama işin içine girince bunun neredeyse hiç umursanmadığını görüyorsunuz. Kaba saz, bu duruma cuk oturuyor: Belli bir aidiyetin içine doğmadıysan, sazı kafasını gözünü yara yara öğreniyorsan, ulaştığın nokta bu oluyor.SNP: Türkiye’de halk müziği hep köyle özdeşleştirildi. Oysa şehirde de çok zengin bir kanal var. Daha ziyade kahvehanelerde kaba sazlarla çalınan bir hat bu. Biz biraz da kendimizi o geleneğin devamı gibi görüyoruz. Köy halk müziğinden daha makamlı, sanatlı; klasik musikiden daha samimi, rahat, daha türkü havasında bir icra.HDK: Ben müzikoloji okuyup öğretmen oldum. Tayinim Bergama’ya çıktı. Orada Atmaca Mahallesi var, Romanların yeri, Hüsnü’nün (Şenlendirici) mahallesi. Zeybeğin sivil olarak nasıl yaşadığını orada gördüm. Romanlar hâlâ bu müziği icra ediyor ancak onlar da aktarıcı. Kendi gelenekleri değil, artık inceye dönmüş. Biz her durumda ve her tanımda bu kategorinin dışındayız, kabadan çalıyoruz.
Mustafa Kamil Gök şiirleriyle buluşmanız nasıl oldu?
Kırıka’nın tavrını biraz da bu şiirler belirliyor galiba...SNP: Babamın dayısı, Karayolları’ndan emekli, edebiyatın içinde ama edebiyat çevrelerinin dışında kalmış bir insan. 1998’de kaybettik. Epey şiiri var, ajandalar dolusu. Kızları daha sağlığındayken bir kitap çıkarmışlardı. Bu kitabı okurken şiirleri makamlarına göre ayırmaya başlamıştım zaten. Bizim müziğimizle de uyuştu, bir bütünleşme hasıl oldu. Aslında bestekâr. Ut çalardı, İzmir Musiki Cemiyeti üyesiydi. 80’lerde bazı sözlerini Sezen Aksu’nun istediğine dair de bir tevatür var, doğru mu bilmem. Ama o, bu dünyaya uzak olduğu için, ‘Bunlar büyük işler’ deyip hiç girmemiş mevzuya.
‘Dokumacı Örümcek’ enteresan sözleriyle dikkat çekiyor. Bir mesken sorunu, bir gıptayla bakma hali var sanki...
SNP: İnsan interneti, hızlı treni, uçağı bulmuş ama aslında küçücük böcekten daha güçsüz. O iki saatte mekânını yapıp kuruluyor, sen yıllarca didiniyor, çalışıyorsun, yapabilirsen iki göz odaya ancak para topluyorsun. Beni daha çok etkileyen başka bir şey var: Türkiye’de akıllı şarkı sözü yok. Metafor bitti. Esprili şarkı, esprili söz, hayata bir de başka bir yerden bakma hali de kalmadı. İnsanlar şarkıyı hafife alıyorlar oysa çok ciddi bir şey, edebiyatın bir kolu. Herkes iyi sound peşinde, bu arada şarkı unutuluyor. Bizim şarkılarımız var ve bunları içten bir şekilde söylemeye uğraşıyoruz. Saza, söze, forma yaklaşalım istiyoruz.HDK: Dolaylı anlatım çöpe gitmiş, her şey hedefe kilit. Bize sahnedeyken müstehzi gülüşlerle bakıyorlar. Biz de şaşırıyoruz acaba komik mi oluyoruz diye. Bu esprili bir şarkı ama diğerleri de öyleymiş gibi geliyor insanlara. Formla ilgili keskin bir tavrımız var ve bu, insanlara arkaik geliyor galiba.SNP: Somut olayları dolaylı yollardan anlatmak istiyoruz. Onun için Gök’ün şiirlerini bir zekâ parıltısı olarak algılıyoruz.
‘Bir Sır Var Gülüşünde’ aşk şarkısı gibi duruyor ama İzmir’i anlatıyor. İzmir mühim sizde...
SNP: Bir şeylerin mitolojisine inanmak, o mitoloji üzerine yeni dünyalar kurmak gerekiyor. Rebetiko, Estudiantina gibi müzikler İzmir çıkışlı ve fasıldan Batı müziğine her şeyi etkilemiş. Biz bu mitolojiye dayanarak bir şeyler örmeye çalışıyoruz. Çok daha güzel yerler, şehirler vardır elbet ama bizim derdimiz şehrin bize verdiklerini aktarmak.HDK: İzmir, kendine has çalgısı olan nadir illerden. Santur İzmirlidir ama şu an çalan insan o kadar az ki... 80 yıl önce her köşedeyken şimdi hiçbir yerde yok. Bir şehrin belleğini yitirmesi mümkün, İzmir yangın ve işgal geçirdi ama anılar da yok olmuş.
Şarkılar, külhani söyleyiş nasıl tepki görüyor?
SNP: Beklediğimizin ötesinde bir beğenme hali oluyor ama ‘Bu adamlar ne yapıyor’ şaşkınlğı da var. Ben o söyleyiş için çok uzun süre çalıştım. Rebetikodan çok etkilendim. Albümde iki şarkı söyleyen Stelyo (Berber) o kadar külhani değil mesela... Hatta o, “Sen tam tekke rebetikosu tarzında okuyorsun” diyor. Rebetikonun ilk çıktığı, afyonla özdeşleştiği zaman, ki ben o dönemi çok seviyorum.HDK: Bizim olayımız hep birlikte şarkı söylemek. Hadiseyi sivilliğe yaklaştırmanın tek yolu gruptaki herkesin şarkı söylemesi. Okullarda şarkı söylemenin utanç verici bir şey olduğu öğretiliyor, insanlar kendi sesleriyle teması yitirmiş. Biz bunu kırmak istiyoruz. Hep birlikte şarkı söyleyelim, tek derdimiz o.Yeniden deniz sarkilari, deniz kültürü ve dionyssos ruhu...: "Denizle karann sevistigi, karanin erkek karaligina, denizin kadin maviligine karistigi, ufku acik mavi; gurubu yanik kizil; bir guzel cografya bizim evimiz: Ege kiyilari... Biz, gittikce kara kültürüne ve onun eglence anlayisina teslim olmaya baslayan Turkiye'nin unuttugu deniz kokusunun pesindeyiz".Kirikanin Izmirli kuruculari gibi, her Izmirli bilir: Buralara denizle gelen aciklik, gunes ile yikanmis bir esriklik, milliyeti muglak bir melezlik ve Dionyssos coskusu yakisir. Yemek, icmek, sarki soylemek, raki ile esrimek, dans etmek, dugun, sunnet, acik hava, imbat, yosun ve deli lodos... Bu cumbusu fisekleyen de zeybekler, sirtolar, kasap havalar, ciftetelliler, karsilamalardir.Kirika, muziginde nicedir unuttugumuz bu deniz ruzgarini ariyor... Gelenekten gelen sarkilari bir muzeci gibi yorumlamaktan cok; gelenekten beslenip, bugunun sarkilarini yaratmaya çalisiyor. Ne ki gelenek oylesine cezbedici ki, Tamburi Cemil Beyin Rast Zeybegini çalmadan da edemiyor.Gelenek, sehirler ve muzik: Neseyi Getir. Kirikanin ana etkilesim kaynagini, 1800'lerin sonlarna dogru Istanbul, Izmir, Selanik gibi Osmanli Imparatorlugunun kozmopolit megapol sehirlerinde ortaya cikan, 1960lara kadar ozellikle meyhanelerde yasayan (ruhuna rahmet be, Nubar Terziyan!) "sehirli halk muzigi" olarak nitelendirebiliriz. Bektasi nefeslerinin rindaneligini, oyun havalarinin hovardaligini, Karagoz & Hacivat muziklerinin cocuksu nesesini, cigaraci yeniceri kahvehanelerinin kabadayiligini, rembetikolarin kulhaniligini, kantolarin hafif mesrepligini, hanendelerin sehvetini ve icli sevda sarkilarinin huznunu icinde barindiran bu kalender muzik, o eski zamanlarda kah bir Rum hatunun tahrik edici sesinden; kah Urfal bir gazelhanin nagmelerinden, kah Istanbullu bir beyefendinin nidalarindan yukseliyordu... Kirika, mayasini iste buralarda buluyor: Ruhu kiriklik.Yani, sehirli olmanin ortaya koydugu melez olma durumu...
2004 > 2006: Amplifiye Hissiyat > Bugunku kulaklara ozensiz ama benzersiz, alabildigine icten tinlayan tek kanalli tas plak kaytlari... Makam disi seslerde direten gazelhanlar, Batidan emanet alinmis enstrumanlarla kardes kardes calan ince saz takimi... Bando takimini referans gosteren operetler, armonikaya eslik eden tambur ve kampana ile cinlayan laternalar...
FILMLERE MUZIK: Daha album kayitlarina baslamadan Turk sinemaseverlerin buyuk ilgisini gören Organize Isler ve Dondurmam Gaymak filmlerine Pireli Sirto ve Hicazkar Zeybek parçalarini veren Kirika, diger yandan dizi muzigi ve radyo tiyatrosu alanlarinda begeni ile karsilanacagini umdugu pek cok parcasini kayda dusmeye devam ediyor.http://www.myspace.com/kirikasmyrna

Anadolu Pop'un Dr. Frankeştayn'ı "Mustafa Özkent"


Mustafa Özkent, 1973 yılında piyasaya çıkan Gençlik İle Elele adlı albümünde 10 ünlü türküyü pop, caz, folk gibi farklı tarzlarda yorumlamıştı. Yıllar içinde fenomene dönüşen albüm, dört ay önce bir İngiliz şirketi tarafından yeniden yayınlanınca, birçok ülkenin müzik listelerinde ilk sıraya oturdu.Yaptığınız bir işin size 34 yıl sonra şöhret ve para kazandıracağı hiç aklınıza gelir mi? Mustafa Özkent de bunu hiç düşünmemiş ama şimdilerde herkes onun peşinde. Onun kim olduğunu merak edenler için söyleyelim; Mustafa Özkent, Ferdi Özbeğen'i ilk keşfeden kişi, Muazzez Abacı'nın Kar Yangınları adlı şarkısının ve daha birçok alaturka parçanın bestecisi. Bugün de dünyanın dört bir yanında ismi biliniyor. Ama bu şöhretini imza attığı alaturka parçalara değil, bundan tam 34 yıl önce yaptığı bir albüme borçlu... Mustafa Özkent'in Türk filmlerini aratmayan hikâyesine geçmeden önce müzikal geçmişinden bahsetmek gerek. Müzik hayatına 1960 yılında, oda orkestrasında keman ve pop orkestrasında gitar çalarak başlayan sanatçı, daha gençlik yıllarında farklı bir müzisyen olacağının işaretlerini vermiş. 60'lı yılların sonunda İspanyol ve Fransız bale grupları, kulüplerde gösteri yapmak için İstanbul'a geliyormuş. Bir gün, bir Fransız bale grubu, gitarcısıyla problem yaşayınca Özkent'in kapısını çalmış. Klasik bir besteyi gitarıyla yorumlayan Özkent'in adı, o günden sonra 'bale çalan gitarcı'ya çıkmış. Bu başarısı ünlü müzisyen Norayr Demirci ile tanışmasını sağlamış ve 70'lerde Norayr Demirci'nin grubunda çalmaya başlamış. Grup olarak hep yenilikçi işler peşinde koştuklarını anlatan Özkent, ilk yaptıkları çalışmalardan birinin, ünlü dizi GörevimizTehlike'nin müziğini Türk ezgileriyle yorumlamak olduğunu söylüyor. Ona yıllar sonra şöhret getiren çalışmaya ise 1972 yılında imza atmışlar. Ekip, "Biz türküleri farklı tarzlarda yorumlayalım," deyince Özkent oturup Üsküdar'a Giderken, Dolana Ay Dolana, Karadır Kaşların, Çarşambayı Sel Aldı, Silifke'nin Yoğurdu gibi 10 türkü için ayrı ayrı notalar yazmış. Sonra orkestrasıyla bu türküleri yeni haliyle yorumlamışlar. "Hiçbir türkü baştan sona kadar çalınmadı, zaten türkü türkü gibi de çalınmadı," diyen müzisyen, stüdyoya öğlen girip akşam çıktıklarını ve canlı kayıt yaptıklarını anlatıyor. 1973 yılında, 'Mustafa Özkent ve Orkestrası' imzası ve Gençlik İle Elele adıyla long play olarak piyasaya çıkan albümün, bir özelliği daha var; o da Türkiye'de, mono kayıt yerine iki kanallı stereo kayıt tekniğiyle yapılmış ilk albüm olması...
EYLEM BİLGİÇEK:


Gençliğinde ''Gençlik ile elele''olma fırsatını yakalayamayan,yayınlandığı yıllarda bir tırtıl muamelesine bile değer bulunmayan Mustafa Özkent'in'Gençlik ile elele' isimli albümü şimdi nadide bir kelebek gibi koleksiyoncuların ağlarına hedef oluyor.(MURAT BEŞER-MİLLİYET)
Müziğe 60 lı yıllarda başlayıp,birçok sanatçıya yaptığı aranjmanlar ve enstrümantal plakları ile dikkat çeken Mustafa Özkent,bir yandan yeni albümler yapmaya devam ediyor.Ama Mustafa Özkent'in yıllar sonra yeniden dikkat çekmesinin nedeni 1973 yılında yayınladığı ilk enstrümantal albümü ''Gençlik ile elele''nin internette bir fenomene dönüşmüş olması (SUAT KAVUKLUOĞLU-HÜRRİYET)
Mustafa Özkent'in 1973 te yaptığı ve türküleri pop,jazz,rock gibi tarzlarda yorumladığı ''Gençlik ile elele'' isimli albümü bir ingiliz plak şirketi tarafından yeniden yayınlanınca,pek çok ülkede müzik listelerinin en tepesine oturdu.CD kapağındaki Dr. Frankestein yakıştırmasını,albümün kült olacağını öngören Andy Votel yapmış.(EYLEM BİLGİÇ-SABAH)
Şimdiye kadar iki kırkbeşlik,iki LP,ve onlarca enstrumantal kaset ve CD ye imza atan gitarist, aranjör Mustafa Özkent 1973 yılında ''Gençlik ile elele'' isimli bir album yaptı.Büyük emekler harcıyarak hazırladığı albüm onun için bir düş kırıklığı oldu .Aradan bunca zaman geçti ve 2006 da ingiltere de tekrar yayınlanması ile birlikte birçok ülkede müzik listelerini altüst ediyor ve internetten ençok indirilen albümler arasında yer aliyor.(OYA DOĞAN-ZAMAN)
2006 ekim ayında ingiliz plak firmasi Finders Keepers tarafindan tekrar yayınlanan ve dünyanın birçok ülkesinde farklı muzik listelerine giren Mustafa Özkent'in ''Gençlik ile elele'' isimli albümü kendisine artık ölsemde gam yemem dedirtti.Mustafa Özkent'in albümünü aylardır dinliyorum ve aslında bu topraklardan ne kadar nitelikli ve özgün eserlerin çıkmış olduğuna bir kez daha tanık oluyorum.1967-74 arası popüler müzikte Türkiye Dünya ile başabaş imiş;en azından bunu biliyoruz.(MURAT MERİÇ-RADİKAL)
Bundan 30 yıl önce ''Gençlik ile elele''isimli bir Albüm yapan Mustafa Özkent'in bu albümü son bir yıl içinde özellikle yurt dışında bir fenomene dönüşüyor.İngiliz plak şirketi 'Finders keepers Records' tarafından yeniden basılıyor ve New York Times da makale konusu oluyor. Kolleksiyoncular bu albümün bir altın madeni olduğunu keşfediyor hatta,ünlü film yönetmeni David Lynch'in en beğendiği albümler sıralamasında ilk sırayı alıyor.(SELİN ÖZAVCI-AKŞAM)
GENÇLIK ILE ELELE RADIO PLAYLISTS
28.01.2007 Radio last FM London23.12.2006 Radio Earshot Montreal28.01.2007 Radio Aperativo Lyon17.05.2007 Radio BBC FM London09.05.2007 Radio WRBB 104.9 FM13.05.2007 Radio Mundo Bizarro MexIco28.05.2007 Radio U.S.O. Helsinki25.01.2007 Radio Ckut FM Montreal28.12.2006 Radio Wuog FM Georgia10.03.2007 Radio Wrbb FM Boston18.01.2007 Radio Kpsu FM Portland22.12.2006 Radio Evan Muse Hamburg22.01.2007 David Lynch Austin Chronicle
GENÇLIK ILE ELELE SELLERS LISTS
22.12.2006 Best of 2006 Manchester13.01.2007 Best of 2006 Japan27.01.2007 Skulls across America24.12.2006 Amazon UK12.01.2007 Amazon Canada22.01.2007 Top 5 reissues of 200627.01.2007 Yhe Strangers Top Reissues18.02.2007 CMJ Prod 1 New York25.01.2007 Musicashafe Hollanda17.02.2007 Vinyl Shop Jazz New York31.01.2007 Precomania.com Mexico23.02.2007 Multi culti Records New York25.01.2007 The Intercontinantal Cambridge03.02.2007 Sonictroubar10.02.2007 Killers bees CD club25.04.2007 Red eyes records Australia15.01.2007 Veja Online Brasil01.02.2007 Groove Collector Saint Etienne23.12.2007 Chemival Records20.02.2007 Music Outfitter25.01.2007 Darla com California"23.12.2007 Guerssen Records Spain14.03.2007 Frazy. com California08.02.2007 Preço Mania Brasil
MUSTAFA ÖZKENT'IN YAYINLANMIŞ BESTELERİNDEN BAZILARI
Hayal Beldesinde 1985 Söz: Fikret ŞeneşBıktım Artık Yarab 1987 Söz:Oya ErbenBilirmisin 1991 Söz:Nadide GülpınarHasreti Yaşadım 1992 Söz:Aysel GürelYılları Durdur Allahım 1994 Söz:Galip ToramanDünden Razıyım 1994 Söz:Reşide MuratAşk kapıyı çalınca 1994 Söz:Sami DerintunaYıllanmış şarap gibi 1994 Söz: Sami DerintunaAteş bacayı sardı 1994 Söz:Sami DerintunaArarım Seni 1995 Söz:A.Selçuk İlkanNaz Yapma 1995 Söz:Ayhan AşanEn kötü günümüz böyle olsun 1996 Söz:Sami DerintunaDert etmeye değermi 1996 Söz: Sami DerintunaGücüm yetmiyor 1996 Söz: A.Selçuk İlkanBir dilek tut 1998 Söz:Reşide MuratBir tanem 1998 Söz: Gönül ŞenYalnız beni sev 1998 Söz:Hülya ŞenkulYaşamaya bak 1998 Söz:Gönül ŞenÜşüyormusun 1998 Söz:Hulya ŞenkulSen ağlarsın 2002 Söz:Hülya ŞenkulNice Yillara 2003 Söz: A.Selçuk İlkanKimene 2005 Söz-MüzikAl gülüm ver gülüm 2005 Söz-MüzikVefasız 2006 Söz-MüzikAşka Yakalandim 2007 Söz-MüzikYalancı 2007 Söz-Müzik
MUSTAFA ÖZKENT'İN ARANJÖRLÜĞÜNÜ YAPTIĞI BAZI SANATÇILAR
Yıldırım Gürses,Muazzez Abacı,Harika Avcı,Nükhet Duru,Hüner Coşkuner,Ümit Besen,Safiye Soyman,Ferdi Özbeğen,Samime Sanay,Ayhan Aşan,Neco,Gülden Karaböcek,Sibel Egemen,Ayla Dikmen,Ayla Algan,Serpil Barlas,İlhan Gencer,Kartal Kaan,Burçin Orhon,Hamiyet Sezgin,Ayşe Tunalı,Kurtuluş,Ersan Tekin,Deniz Akbulut,Atilla Kaya,Yaşar Yağmur,Arif Susam,Semih Koç,Meral Mansuroğlu,Ayse Mine,Güngör Bayrak,Neşe Aksoy,Nurhan Damcıoğlu,Yüksel Özkasap,

Türk Artistler - Adından Bahsettirenler ve Bahsettirecekler

Verilen sözler tutulmadı, Sakin yorumuyla dönücez demiştik ama dönemedik, şimdi ise daha geniş bir incelemeyle tabir i caizse şvarzzeneger vari muhteşem bir dönüş yapıyoruz. Bu yazıda artık "underground" luğu neredeyse hiç kalmayan, son zamanlarda ortaya çıkan ve hepimizi -çoğumuzu belki- gururlandıran Türk müzisyenlerden bahsedeceğiz.Türkçe müzik, Türk müziği nereye gidiyor? Bana göre kesinlikle iyi yönde gelişiyor. Tabi bunda gün geçtikçe sayısı artan mekanların ve "independent" müzik şirketlerininde katkısı var. Açıkçası Türkçe müziğe şu son bir kaç ayda daha fazla önem vermeye başladım; artık yapılan işler göz ardı edilemeyecek bir noktaya geldi. Yani eskiden hep bir yabancı müzisyeni dinlediğimde "neden bizim ülkemizden böyle işler çıkmıyor?" derdim kendime, şimdi ülkemle tam anlamıyla bu konuda gurur duymaya başladım.Şimdi sırayla -herhangi özel bir sırası yok- son zamanlarda ön plana çıkan, veya benim çıkmasını düşündüğüm, veya zaten hepimizin artık gurur duyduğu sanatçılardan bahsedeceğim.

Sakin

Evet, Sakin'i başa koymamak olmazdı zaten benim gönlümde de farklı bir yere sahipler. Sakin, Mor ve Ötesi'nin verdiği destek sonucu Mart ayında Rakun etiketi altında Hayatadlı ilk albümünü çıkararak müzik dünyasına pek de sakin olmayan bir adım attı. Az da olsa bu albümü eleştirenleri de gördüm ancak şahsi görüşüm bu albümün Türkçe müzik tarihinde yeni bir çığır olduğu şeklinde. Yanılmıyorsam Boğaziçi -İTÜ karışımı bir grup olan Sakin, çarpıcı, derin sözleri ve kendine has kelime seçimleriyle de göze batıyor. Tüm albüm baştan sona durmadan dinlenilesi ancak tabi ki "Denek Hayatım", "Edepsiz Komedya" ve "Laleler Beyaz" ilk dinleyişte aşk yaşıyabilecekleriniz. Bir kaç dinleyişten sonra "Dönsün", "Yağmur Güncesi" ve "Bu Defa" nında diğer çok kaliteli işler olduğunu anlayacaksınız. Yanlış anlamayın geriye kalan şarkılarda fantastik, ancak bunlar açıkça daha can alıcı.Sakin canlı performanslarıyla da tam not alan bir topluluk. Sahnede mükkemele yakın olanı vermeye çalışmaları ve açıkçası bunuda başarmaları en büyük özellikleri, seyirciyle kurdukları iletişimde cabası. Stil olarak her ne kadar MVÖ ye benzetilselerde çok farklı oldukları ortada. Kesinlikle öyle uzun gitar sololarının olmaması, daha ziyade müzikal geçişlerde tüm enstrumanların birinin önderliğinde olmadan birlikte hareket etmesi onları "rock" a deilde "indie" ye daha yakın tutan etkenlerin başında geliyor. Onun dışında kendilerini tanımlarken kullanmalarına rağmen "shoegaze" i tam olarak görebildiğimiz tek yer "Denek Hayatım"ın outro su ki bu bölümde "Denek Hayatım"ın bir parçası olarak gözükmüyor aslında.Sonuç olarak Sakin in "küçük hayatlar" dan yeri gelince güldüren yeri gelince ağlatan fakat her zaman dinleyene derinden dokunan kesitler sunduğu bu albüm adeta bize verilmiş bir hediye.
http://www.myspace.com/sakin

Ayyuka

İlk olarak bir "Battle of the Bands" ile adından söz ettiren Ayyuka, bir ad taşımayan ilk albümünü geçtiğimiz yılın sonlarında çıkarmıştı. İlk dinleyişte Replikas'ı anmamak neredeyse imkansız, Ayyuka'nın müziğinde de o Anadolu havasını solumak mümkün, ancak anlatmak istediklerini daha bi "psychedelic" olan Replikas'tan daha net, daha kısa ve direk bi yolla anlatıyorlar. Hemen hemen tüm şarkıların patlayan bi bomba misali hep canlı bir ritme sahip,melodik ama kan ağlayan bir melankoli içinde çığır çığır bağırması da ayrı bir özellik, belkide Ayyuka'yı özel kılan faktör.Ayyuka'nın kesinlile dinleyiciye ağlatma veya derinden dokunma falan gibi bir amacı yok. Tek amaç oynatmak, ölümüne zıplatmak sanki. Şarkılarda çokda anlam aramamak lazım, yani derin anlamlar aramamak lazım çünkü zaten demek istenilen deyim yerindeyse cuk diye söylenmiş. Özellikle "Toz Bulutu" ndan net bir şarkı olamaz demek istiyorum ). Genel olarak karanlık, ve hafif kirli ve bir o kadar da ilginç bir şekilde çekici bir "sound" a sahip olan bu albüm enstrümental parçalarıylada alkışı hak ediyor. "Azgın Çengi" ve "Çaça" eminim ilk dinleyişte her dinleyicinin takdirini kazanan eserlerdir. Özellikle itraf etmeliyim "Çaça" ne zaman dinlersem dinleyeyim nerde olursam olayım beni oynatıyor.Albüm kapağı dahil, sound uyla ve sözleriylede her ne kadar karamsar bir hava çizsede, Ayyuka beni güldürüyor. "Hayat Derde Bandı Beni" örneğin, hafif arabeske kayıp efkarlanabileceğiniz ancak aynı zamanda da kahkahalar içinde söyleyebileceğiniz bir şarkı. Söylemeden geçmeyelim, Orhan Gencebay cover ı "Ümitsiz Aşk" da gerçekten çok orijinal olmuş, bu adamlarda orijinal zaten, tebrikler.
http://www.myspace.com/ayyuka

Gevende

Geçen yıl çeşitli jazz festivallerinde gösterdiği performanslarla adından ciddi anlamda söz ettirmeye başlayan Gevende bir başka güzide grubumuz. Eskişehir çıkışlı olan Gevende fark edilmekte fazla zorlanmamış ve 2006 da Roxy Müzik Günlerinde birinciliği göğüsleyerek büyük bir adım atmış. Tür olarak yeri geldiğinde caz dan etnik anadolu ya kadar çekilebilecek geniş bir müzik yelpazesine sahip grubun üyeleride oldukça yetenekli müzisyenler. Ve herşeyden önce çok yaratıcılar. Sanıyorum Gevende yaptığı çeşitli film müzikleriylede tanınan bir topluluk, daha ötesini de hak ediyorlar. Tüm sözlerinin anlamsız (tersten olduğunu iddia ediyorlar) olmasına rağmen bazen ciddende müziğin gücünü unutmamamız gerekitiğini hatırlatıyor bize bu insanlar. Özellikle eline gitarı alıp iki-dört kelime bağıran insanların, hatta daha beter popçu arkadaşlarımızında ortada dolaştığı şu günlerde bize enstrumental müziğin bazen ne kadar güçlü olabileceğini gösteriyor Gevende. Klasik müzik de dinleyen bir insan olarak enstrumental müziği seviyorum, ancak demek istediğim Gevende nin kendi etnik-deneysel stilini daha geniş kitlelere benimsetmesi, sevdirmesi.Ney den gitarlara, ordan yaylılara ve trombona oldukça kalabalık bir kadrosu olan Gevende ince ince düşünülmüş her pasajıyla insanı içindeki uzak diyarlara götürüyor. Bu adamar kesinlikle benim göğsümü kabartıyor.Söylemeden geçmeyeyim, "Nem" adlı parça bana göre en başarılı parçaları, ve bir başyapıt.

Dandadadan

Her ne kadar bazı şarkıları beni sinir etsede, yenilikçiliklerinden ötürü gözlerinden öpmek istediğim bir topluluktur DANdadaDAN. Solist ayrılmış mı ne tam olarak olayları bilmiyorum, inşallah yollarına bi şekilde diğerleri devam ederler. Ancak basistide "Dinar Bandosu" na transfer olmuş diye duydum, onuda tam bilmiyorum. Yinede albümleri Sen Bana Birini Android herkese tavsiye edilir.

Dinar Bandosu

"Saykodelik" olayını kullanmayı çok seven "düğünümüz kırda saykodelik olsun" diye anlamsız dizeler yazan ve Saykodelikdesik diye de bir albüm çıkartan Dinar Bandosu tüm saçmalıklarına rağmen iddialı gruplarımızdan. Onlarda hem etnik kültürümüzün sularında hemde "saykodelik" in idealist kıyılarında gezinip ilginç işler çıkartıyorlar. Deyim yerindeyse "ortaya karışık" ancak deli dolu bir müzik icra ediyorlar. İlgi çekici.

Bedük

Bu adam dan bahsetmemek olmazdı. Müzik kariyerine bildiğimiz gitarist-şantör Abidin misali popçulardan biri olarak başlayan Bedük oldukça dramatik bir "u dönüşü" nden sonra bugünkü Bedük olmuş. Şimdi belkide onu rahatça Türk elektronik-pop unun kralı olarak tanımlayabiliriz, çok da kötü olmayan bir aksanla ingilizce söylemesi tabi kide ironik. Ancak umarız yabancı şarkılar yapması onun daha geniş bir piyasada adından söz ettirmesine yol açar. Konserlerde müziği tam kadro bir grupla canlı olarak icra etmeleride cabası. Bu adamın klip lerini kesinlikle takip edin çok ilginç işler var.

Kafabindünya

Kafabindünya "ambient" tarzındaki enstrumental parçalarıyla dikkatimizi çekiyor. Belki bu müziği bir çeşit trans olarakta yorumlayabilirsiniz. "Platonik Aşk" dinlemeye değer. Bırakın Türkiye yi, Avrupa ve Dünya da da çok iyi örneklerine zor rastlayacağınız bir tür bu.
http://www.myspace.com/kafabindunya

Grangulez

Ankaralı gençler takdiri fazlasıyla hak ediyor. Çok sallamadakları berbat bir mysapce sayfasına sahip olan Grangulez "Karen" adlı parçayla tüm hafif elektro hafif garage havasında coşmayı sevenleri mest ediyor. Efektlerle komplike gibi duyulsada aslında oldukça basit bir yapıya sahip olan bu parçayı dinleyip Granguleze aşık olmamak mümkün deil. Ancak daha fazla eserlerine ulaşmak neredeyse imkansız. Albüm şart, Grangulez e dikkat.

Ve diğerleri . . .

Diğerleri diyip kesip attığıma bakmayın şu an yazacak halim ve zamanım olmadığından bu isimleri bu şekilde aktaracağım. Hepsine bi kulak vermeniz önerilir.
-Nekropsi
-Neon
-Ars Longa
-Gren
-nordik
-Hayvanlar Alemi
-Kırıka
-Gece

bu gençlere de dikkat!
- Armut & Muz: http://www.myspace.com/armutvemuz
- MusicPrint: http://www.myspace.com/musicprint
- Deff: http://www.myspace.com/defftr

Biraz uzun oldu umarım okuyanlara bi fikir verebilir.İlginç ve idealist bir yönde hızla serpilip büyüyen Türkçe müzik ve Türk müzisyenler gerçekten gurur verici, bu jenerasyonun değerini bilmeli, gereken ilgiyi göstermeliyiz. Son yıllarda olmadığı kadar canlı bir Türkçe müzik ortamı var.

Uzun bi süre tekrar görüşemeyebiliriz, okuduğun için sağ ol okuyucu.

Kaynakhttp://www.lastfm.com.tr/music/Kırıka/+journal