MURAT MERİÇ (Arşivi)
Kırıka, ‘Kaba Saz’ albümüyle bin yıllık zeybeği hayat›m›zın orta yerine oturttu. ‹zmirli elemanlar Salih Nazım Peker ve Hasan Devrim Kınlı’yı ‹stanbul’da yakalayıp sorduk
Zeybek deyip girsek lafa siz nasıl devam edersiniz?
Salih Nazım Peker: Bütün hadise oradan başlıyor aslında... İstanbul Blues Kumpanyası’nın son döneminde Tanburi Cemil Bey’e merak salmıştım. Parçaları alıp götürüyordum, çalıyorduk ama su boşa akıyormuş gibi geliyordu bana. 4/4’lük ya da 6/8’lik blues kalıpları üzerine bizim taksimleri oturtmak bir noktadan sonra anlamsız geliyor. İnsan bir yerden sonra zemine basmayı istiyor. Zeybek hadisesini keşfetmem bu döneme tekabül eder. Sonradan, zeybeğin Yunanistan’da günlük hayatın içinde yaşayan, folklora hapsedilmemiş, bugün dahi aşk şarkılarında kullanılan çok popüler bir form olduğunu gördüm. Oysa bizde milli bayramlarda çalınan, insanların üzerine düşmediği bir şey haline gelmiş. Anadolu kaynaklı ancak modern hayata sirayeti Yunanistan’da olmuş. Biz Yunan kayıtlarına hayran olduk çünkü zorlama değiller. Bunu yapmak için uğraştık ve galiba becerdik.
Yakın zamanda bestelenmiş başka zeybekler var mı?
SNP: MFÖ’nün ‘Ele Güne Karşı’sı ağır dokuz zamanlıdır; Doğan Canku’nun Bülent Ecevit şiirinden bestelediği ‘Takalar’ çok güzel bir zeybektir. Münferit örnekler var ama yeni zeybekler besteleyeceğiz diye ortaya çıkan bir ekip yok. Belki İncesaz’dan söz edilebilir ama onlar da bizim gibi şarkı üzerine gitmiyor.Bu ince saz-kaba saz ayrımı ne? Albümün adında da bu duruma mı bir gönderme var?Hasan Devrim Kınlı: Nazire gibi görünüyor ama tam o değil. Kırsal kesimde bizim çaldığımız müziğe hala mehter denir, bunun adı ‘köye mehter geldi’dir. İnce çalgıyı çalmak ustalık ve bir iddia gerektiriyor. Ancak insanlar bu ara gelenekten gelmeye, bir şeye eklemlenmeye sıcak bakmıyor. Türkiye geleneğe en çok referans yapılan ülke ama işin içine girince bunun neredeyse hiç umursanmadığını görüyorsunuz. Kaba saz, bu duruma cuk oturuyor: Belli bir aidiyetin içine doğmadıysan, sazı kafasını gözünü yara yara öğreniyorsan, ulaştığın nokta bu oluyor.SNP: Türkiye’de halk müziği hep köyle özdeşleştirildi. Oysa şehirde de çok zengin bir kanal var. Daha ziyade kahvehanelerde kaba sazlarla çalınan bir hat bu. Biz biraz da kendimizi o geleneğin devamı gibi görüyoruz. Köy halk müziğinden daha makamlı, sanatlı; klasik musikiden daha samimi, rahat, daha türkü havasında bir icra.HDK: Ben müzikoloji okuyup öğretmen oldum. Tayinim Bergama’ya çıktı. Orada Atmaca Mahallesi var, Romanların yeri, Hüsnü’nün (Şenlendirici) mahallesi. Zeybeğin sivil olarak nasıl yaşadığını orada gördüm. Romanlar hâlâ bu müziği icra ediyor ancak onlar da aktarıcı. Kendi gelenekleri değil, artık inceye dönmüş. Biz her durumda ve her tanımda bu kategorinin dışındayız, kabadan çalıyoruz.
Mustafa Kamil Gök şiirleriyle buluşmanız nasıl oldu?
Kırıka’nın tavrını biraz da bu şiirler belirliyor galiba...SNP: Babamın dayısı, Karayolları’ndan emekli, edebiyatın içinde ama edebiyat çevrelerinin dışında kalmış bir insan. 1998’de kaybettik. Epey şiiri var, ajandalar dolusu. Kızları daha sağlığındayken bir kitap çıkarmışlardı. Bu kitabı okurken şiirleri makamlarına göre ayırmaya başlamıştım zaten. Bizim müziğimizle de uyuştu, bir bütünleşme hasıl oldu. Aslında bestekâr. Ut çalardı, İzmir Musiki Cemiyeti üyesiydi. 80’lerde bazı sözlerini Sezen Aksu’nun istediğine dair de bir tevatür var, doğru mu bilmem. Ama o, bu dünyaya uzak olduğu için, ‘Bunlar büyük işler’ deyip hiç girmemiş mevzuya.
‘Dokumacı Örümcek’ enteresan sözleriyle dikkat çekiyor. Bir mesken sorunu, bir gıptayla bakma hali var sanki...
SNP: İnsan interneti, hızlı treni, uçağı bulmuş ama aslında küçücük böcekten daha güçsüz. O iki saatte mekânını yapıp kuruluyor, sen yıllarca didiniyor, çalışıyorsun, yapabilirsen iki göz odaya ancak para topluyorsun. Beni daha çok etkileyen başka bir şey var: Türkiye’de akıllı şarkı sözü yok. Metafor bitti. Esprili şarkı, esprili söz, hayata bir de başka bir yerden bakma hali de kalmadı. İnsanlar şarkıyı hafife alıyorlar oysa çok ciddi bir şey, edebiyatın bir kolu. Herkes iyi sound peşinde, bu arada şarkı unutuluyor. Bizim şarkılarımız var ve bunları içten bir şekilde söylemeye uğraşıyoruz. Saza, söze, forma yaklaşalım istiyoruz.HDK: Dolaylı anlatım çöpe gitmiş, her şey hedefe kilit. Bize sahnedeyken müstehzi gülüşlerle bakıyorlar. Biz de şaşırıyoruz acaba komik mi oluyoruz diye. Bu esprili bir şarkı ama diğerleri de öyleymiş gibi geliyor insanlara. Formla ilgili keskin bir tavrımız var ve bu, insanlara arkaik geliyor galiba.SNP: Somut olayları dolaylı yollardan anlatmak istiyoruz. Onun için Gök’ün şiirlerini bir zekâ parıltısı olarak algılıyoruz.
‘Bir Sır Var Gülüşünde’ aşk şarkısı gibi duruyor ama İzmir’i anlatıyor. İzmir mühim sizde...
SNP: Bir şeylerin mitolojisine inanmak, o mitoloji üzerine yeni dünyalar kurmak gerekiyor. Rebetiko, Estudiantina gibi müzikler İzmir çıkışlı ve fasıldan Batı müziğine her şeyi etkilemiş. Biz bu mitolojiye dayanarak bir şeyler örmeye çalışıyoruz. Çok daha güzel yerler, şehirler vardır elbet ama bizim derdimiz şehrin bize verdiklerini aktarmak.HDK: İzmir, kendine has çalgısı olan nadir illerden. Santur İzmirlidir ama şu an çalan insan o kadar az ki... 80 yıl önce her köşedeyken şimdi hiçbir yerde yok. Bir şehrin belleğini yitirmesi mümkün, İzmir yangın ve işgal geçirdi ama anılar da yok olmuş.
Şarkılar, külhani söyleyiş nasıl tepki görüyor?
SNP: Beklediğimizin ötesinde bir beğenme hali oluyor ama ‘Bu adamlar ne yapıyor’ şaşkınlğı da var. Ben o söyleyiş için çok uzun süre çalıştım. Rebetikodan çok etkilendim. Albümde iki şarkı söyleyen Stelyo (Berber) o kadar külhani değil mesela... Hatta o, “Sen tam tekke rebetikosu tarzında okuyorsun” diyor. Rebetikonun ilk çıktığı, afyonla özdeşleştiği zaman, ki ben o dönemi çok seviyorum.HDK: Bizim olayımız hep birlikte şarkı söylemek. Hadiseyi sivilliğe yaklaştırmanın tek yolu gruptaki herkesin şarkı söylemesi. Okullarda şarkı söylemenin utanç verici bir şey olduğu öğretiliyor, insanlar kendi sesleriyle teması yitirmiş. Biz bunu kırmak istiyoruz. Hep birlikte şarkı söyleyelim, tek derdimiz o.Yeniden deniz sarkilari, deniz kültürü ve dionyssos ruhu...: "Denizle karann sevistigi, karanin erkek karaligina, denizin kadin maviligine karistigi, ufku acik mavi; gurubu yanik kizil; bir guzel cografya bizim evimiz: Ege kiyilari... Biz, gittikce kara kültürüne ve onun eglence anlayisina teslim olmaya baslayan Turkiye'nin unuttugu deniz kokusunun pesindeyiz".Kirikanin Izmirli kuruculari gibi, her Izmirli bilir: Buralara denizle gelen aciklik, gunes ile yikanmis bir esriklik, milliyeti muglak bir melezlik ve Dionyssos coskusu yakisir. Yemek, icmek, sarki soylemek, raki ile esrimek, dans etmek, dugun, sunnet, acik hava, imbat, yosun ve deli lodos... Bu cumbusu fisekleyen de zeybekler, sirtolar, kasap havalar, ciftetelliler, karsilamalardir.Kirika, muziginde nicedir unuttugumuz bu deniz ruzgarini ariyor... Gelenekten gelen sarkilari bir muzeci gibi yorumlamaktan cok; gelenekten beslenip, bugunun sarkilarini yaratmaya çalisiyor. Ne ki gelenek oylesine cezbedici ki, Tamburi Cemil Beyin Rast Zeybegini çalmadan da edemiyor.Gelenek, sehirler ve muzik: Neseyi Getir. Kirikanin ana etkilesim kaynagini, 1800'lerin sonlarna dogru Istanbul, Izmir, Selanik gibi Osmanli Imparatorlugunun kozmopolit megapol sehirlerinde ortaya cikan, 1960lara kadar ozellikle meyhanelerde yasayan (ruhuna rahmet be, Nubar Terziyan!) "sehirli halk muzigi" olarak nitelendirebiliriz. Bektasi nefeslerinin rindaneligini, oyun havalarinin hovardaligini, Karagoz & Hacivat muziklerinin cocuksu nesesini, cigaraci yeniceri kahvehanelerinin kabadayiligini, rembetikolarin kulhaniligini, kantolarin hafif mesrepligini, hanendelerin sehvetini ve icli sevda sarkilarinin huznunu icinde barindiran bu kalender muzik, o eski zamanlarda kah bir Rum hatunun tahrik edici sesinden; kah Urfal bir gazelhanin nagmelerinden, kah Istanbullu bir beyefendinin nidalarindan yukseliyordu... Kirika, mayasini iste buralarda buluyor: Ruhu kiriklik.Yani, sehirli olmanin ortaya koydugu melez olma durumu...
2004 > 2006: Amplifiye Hissiyat > Bugunku kulaklara ozensiz ama benzersiz, alabildigine icten tinlayan tek kanalli tas plak kaytlari... Makam disi seslerde direten gazelhanlar, Batidan emanet alinmis enstrumanlarla kardes kardes calan ince saz takimi... Bando takimini referans gosteren operetler, armonikaya eslik eden tambur ve kampana ile cinlayan laternalar...
FILMLERE MUZIK: Daha album kayitlarina baslamadan Turk sinemaseverlerin buyuk ilgisini gören Organize Isler ve Dondurmam Gaymak filmlerine Pireli Sirto ve Hicazkar Zeybek parçalarini veren Kirika, diger yandan dizi muzigi ve radyo tiyatrosu alanlarinda begeni ile karsilanacagini umdugu pek cok parcasini kayda dusmeye devam ediyor.http://www.myspace.com/kirikasmyrna
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder